Edinburgh Üniversitesi’nin yayımladığı Irk ve Tarih İncelemesi, 19. yüzyılda toplanan 1.500 insan kafatasını içeren koleksiyona dikkat çekti. “Kafatası odası” olarak bilinen bu koleksiyon, dönemin bilimsel araştırmalarında ve tıp eğitiminde önemli bir yer tutuyordu.
Kraniometri adı verilen kafatası ölçümleri, o dönemde insanları “ırksal” kategorilere ayırmak için kullanılıyordu. Frenolojiden farklı olarak istatistiksel yöntemlere dayandığı için bilimsel saygınlık kazanan bu yaklaşım, aslında ırkçı önyargıları meşrulaştırmanın bir aracına dönüştü.
İngiltere’de üniversiteler 19. ve 20. yüzyılın başlarında büyük kafatası koleksiyonları toplamak için yarıştı.
19. ve 20. yüzyılın başlarında İngiltere’deki üniversiteler ve tıp fakülteleri büyük kafatası koleksiyonları oluşturmak için adeta yarıştı. Cambridge, Oxford ve Manchester gibi kurumlar, hem arkeolojik kazılardan hem de sömürgelerden getirilen kalıntıları koleksiyonlarına kattı.
Bu süreçte pek çok kafatası etik dışı yollarla elde edildi. Cambridge’in kayıtları, bir öğrencinin Hindistan’da yas tutan kalabalığın tepkisine rağmen bir kremasyon alanından kafatası aldığını gösteriyor. Benzer olaylar, sömürgecilik döneminde uygulanan şiddet ve saygısızlığın somut örnekleri olarak öne çıkıyor.
Etik tartışmaların artmasıyla müzeler ve kurumlar, kafatası odasındaki insan kalıntılarını sergilemekten vazgeçmeye başladı.
Bugünse bilimsel ırkçılık tamamen geçersiz sayılıyor ve bu koleksiyonlar üniversitelerin depolarında saklanıyor. Ancak son yıllarda etik tartışmaların öne çıkmasıyla müzeler ve kurumlar, insan kalıntılarının sergilenmesini durdurmaya başladı. Oxford’daki Pitt Rivers Müzesi’nin 2020’de “küçültülmüş kafaları” kaldırması bu adımlardan biri oldu.
Cambridge Üniversitesi’ndeki Duckworth Laboratuvarı ise yerli topluluklarla iş birliği yaparak iade süreçlerini başlatmayı hedefliyor.