Arkeologlar, Güney Amerika’daki antik kültürlere ışık tutacak dikkat çekici bir keşfe imza attı. Torino Üniversitesi’ne bağlı Antropoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen bir kadın mumyasının yüzünde ve bileğinde daha önce benzeri görülmemiş dövmeler tespit edildi. Mumya, And Dağları’ndaki bir kazı alanından çıkarıldı ve olağanüstü şekilde korunmuş olmasıyla bilim dünyasının ilgisini çekti.
Radyokarbon analizleriyle yapılan tarihlendirme, kadının 1215 ile 1382 yılları arasında yaşadığını ve mumyanın yaklaşık 800 yıllık olduğunu ortaya koydu. Dövmelerin detaylarını ortaya çıkarabilmek için araştırmacılar, çıplak gözle fark edilemeyen izleri belirlemek amacıyla gelişmiş kızılötesi görüntüleme tekniklerinden yararlandı. Bu sayede mumyanın her iki yanağında kulaktan ağız köşesine uzanan üç düz çizgiden oluşan simetrik dövmeler ile bileğinde “S” şeklinde bir motif belirlendi.
Kimyasal analizler, dövmelerin alışılmadık pigmentlerle yapıldığını ortaya koydu.
Bu dövmeler, alışılmış Güney Amerika antik dövme örneklerinden oldukça farklılık gösteriyor. Bölgede genellikle el, kol ve ayaklara yapılan karmaşık desenler dikkat çekerken, yüz bölgesinde yer alan çizgiler ve bilekteki “S” benzeri şekil oldukça nadir rastlanan motifler arasında yer alıyor. Araştırmacılar, dövmelerin vücutta genellikle açıkta kalan bölgelere yapılmış olmasından dolayı bu işaretlerin estetik ya da sosyal bir mesaj taşıyor olabileceğini öne sürüyor.
Kimyasal analizlerde dövmelerde kullanılan pigmentlerin, kömür yerine manyetit ve piroksen gibi demir içerikli minerallerden elde edildiği anlaşıldı. Bu da dövmelerin hazırlanışında alışılmadık bir teknik kullanıldığını ortaya koydu. Kömür pigmentinin bulunmaması, dövme mürekkebinin bölgedeki geleneksel uygulamalardan ayrıldığını ve muhtemelen farklı bir teknik ya da kültürel yaklaşımı temsil ettiğini gösteriyor.
Mumyadaki dövmelerin amacı hâlâ belirsizliğini koruyor.
Araştırma ekibi, bu dövmelerin belirli bir topluma ya da ritüele ait olup olmadığını net bir şekilde tespit edemediklerini ifade etti. Ancak benzersiz şekilleri, konumları ve kullanılan malzemeleriyle bu dövmelerin antik dövme geleneğine dair önemli ipuçları sunduğunu vurguladı. Yine de dövmelerin tıbbi, ruhani ya da tamamen süsleyici bir işlev taşıyıp taşımadığı henüz netlik kazanmış değil.
Uzmanlar, bu keşfin yalnızca dövme tarihi açısından değil, aynı zamanda müzelerdeki arkeolojik koleksiyonların taşıdığı bilimsel potansiyelin altını çizdiğini belirtiyor. Elde edilen bulgular, antik Güney Amerika kültürlerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlarken, teknolojinin arkeolojiyle birleştiğinde geçmişe nasıl yeni pencereler açabildiğini de gösteriyor.